12 Eylül 2015 Cumartesi

Hikayesi Olan Şarkılar: “Opeth - Blackwater Park”.

Sözcüklere yansıtabildiğim hâliyle duygu ve düşüncelere en yoğun biçimde nüfuz eden, kimileri için aykırı bir müzik türü, kimileri içinse yaşama dair her bir noktaya önemli ölçüde sızabilen bir faktör olan metal müzik ile geçmişimin kapıları hâlâ daha sonuna kadar açık. Dilediğim herhangi bir zaman diliminde o kapıyı aralıyabiliyor, metal müziğin derinlerinde keşfe çıktığım süreç içerisinde geride bıraktığım heyecanları, edindiğim tecrübeleri sanki ilk defaymış gibi tekrar yaşayabiliyorum. Söz konusu sürecin herhangi bir sonu olmadığından dolayı da metal müzik, içimde her daim canlılığını koruyabilen bir tutkuya dönüşüyor.

Metal müziğe olan ilk adımımı Nevermore - Believe in Nothing” ile atmıştım. Elbette ki MetallicaPanteraScorpions gibi köklü maziye sahip müzik grupların varlığından da haberdardım ancak bilinçli bir şekilde dinlediğim hiç olmamıştı. Alternatif rock şarkılarının ağırlıkta olduğu müzik listelerinde (O dönem en sevdiğim grup A Perfect Circle'dı.) arka planda kalıyorlardı genelde.

Nevermore'un ilgimi metal müziğe çekmesinin ardından sırasıyla (Bu sıralamayı hiçbir zaman unutmam.) Megadeth - Peace Sells” ve Dream Theater - In the Name of God” dinleyerek bugünkü metal müzik kulağımın temellerini attım. Bu süre zarfında farklı metal müzik grupları dinlemek amacıyla sürekli bir araştırmacı hâlinde olmak inanılmaz keyifli ve heyecan verici olmuştu. Bir tesadüf sonucu olacak, Opeth ismi ilgimi çekti ve grubun en popüler parçalarından biri olan Blackwater Parkı indirmeye karar verdim. 

Şarkıyı dinleyebilmek için epey bir sabretmem gerekiyordu çünkü görünürde ufak bir sorun var gibiydi: Şarkının inme süresi. Bir yandan odamın etrafında zaman geçiriyor, diğer yandan da internet bağlantısını kontrol ediyordum. İşlem sona erdiğinde alt tarafı bir şarkı indirmenin neden bu kadar uzun sürdüğü sorusu da cevap bulmuştu. Blackwater Park, 12 dakikalık bir şarkıydı.

Odayı aydınlık verebilecek tek nesnenin bilgisayar monitöründen gelen loş ışık olduğu o saat, o dakika, olabilecekleri önceden sezmiş gibi derin bir nefes alıp şarkıyı dinlemeye başladım. Şarkı ilk 2 dakikaya kadar gayet güzel giderken Mikael Åkerfeldt'in brutal vokaliyle birlikte düşüncelerim farklı bir yöne kaymaya başladı. Henüz 12 veya 13 yaşında olmanın da etkisiyle, söz konusu vokaller ve şarkının genel yapısı, hayal gücümde karanlık ve oldukça derin uzun göller ile çevrili, kimsenin olmadığı garip bir anıtı ve onun çevresini resmetti. O güne kadar thrash ve progresif metal arasında gidip gelen ben için Opeth, zahmetli bir geçiş süreci sunmuştu.


İlk dinleyişte yarısına gelmeden kapadığım Blackwater Park”ı, aradan geçen birkaç günden sonra tekrar dinleme isteği duydum ve telefonuma attım. Evde, okul servisinde, toplu ulaşım araçlarında dinleyerek kulağıma alıştırmaya çalıştım. Bunun sonucunda da yaklaşık bir hafta gibi bir süre içerisinde kendimi Opeth”in diğer şarkılarını merak eder vaziyette buldum.

22 Mart 2015 tarihinde İstanbul'da canlı izlediğim “Opeth”, eski dönem - yeni dönem farkı gözetmeksizin her albümüyle dünyanın en iyi müzik gruplarından biri olduğunu uzun bir zaman önce kanıtlamış bir topluluktur benim için. Ancak bugün bana “Opeth'in şimdiye kadar yapmış olduğu en iyi şarkı nedir? diye sorsalardı, öyle zannediyorum ki cevaplamak için çok fazla süreye ihtiyacım olmazdı, ehehe.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder